Genel Başkan Bayram Bozal’ın Türk-İş Genel Kurul konuşması

9 Aralık 2011
 
Türk Harb-İş Sendikası üyeleri adına, genel kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Türk Sendikal Hareketinin beşiği Türk-İş’imizin, 21. Olağan Genel Kurulunun, işçi hareketine ve tüm insanlığa hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, sürdürdüğü emek ve demokrasi mücadelesi tarihinde, eksiğiyle fazlasıyla 60 yılı geride bırakmıştır.
Bugüne gelene kadar, geride kalan yirmi Olağan Genel Kurulda, gazete manşetlerini süsleyen, iktidarları hizaya getiren çok sayıda tarihi kararlar alınmıştır.
“Ankara’da Türk-İş Vardır” sözünü, marka haline getiren direnişler, eylemler yaşanmıştır.
Konuşmamın başında, Türk-İş ve üye sendikalarda bugüne kadar emek mücadelesi veren tüm eski başkan ve yöneticilerimizi hayırla anıyorum, ölenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

 

Değerli Arkadaşlar
Her birimiz, atölyelerde, fabrikalarda, maden ocaklarında, enerji santrallerinde, karada, havada, denizde, yıllarca birlikte ter akıttığımız işçi arkadaşlarımızın haklarını emanet ettiği seçilmiş insanlarız.
Bizi seçkin kılan ve burada olmamızı sağlayan bu emaneti, yere düşürecek, işçi düşmanı kesimlerin avuçlarını ovuşturmalarına fırsat verecek söylem ve eylemlerden kaçınmalıyız.
Bugün ve gelecekteki tüm Türk-İş Genel kurulları için en büyük temennim, seçimlere değil, hedeflere odaklanan bir motivasyonun etkin olmasıdır.
Bu genel kurul sadece sonuçları itibariyle değil, yaşandığı an itibariyle de çalışanlarda umut tazelenmesine yol açmalıdır.
Bu genel kurulda, sadece üyelerimizin değil, ezilen tüm toplum kesimlerinin yüreklerinde yankı bulacak ortak bir irade ve güçlü bir ses oluşturmalıyız.
 
Değerli Delegasyon,
Geride bıraktığımız 4 yılda Dünya; ekonomik ve siyasal krizlerin, sosyal patlamaların ve halk isyanlarının, küresel boyutta sıklaştığı ve derinleştiği bir dönem yaşamıştır.
Bilindiği gibi her yıl yayınlanan Dünya Kalkınma raporlarında, gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk ve açlığın önlenemez yükselişini ilan edilmektedir.
Bu raporlara göre, 2015 yılında, günlük geliri 1.25 doların altında olan insan sayısının 1 milyarı aşacağı öngörülmektedir.
Bugün dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2.5 doların altında bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır.
Ve bu nüfusun insanca yaşaması için ihtiyaç duyduğu gelir, sadece 360 zengin arasında dağılmaktadır. Buna karşın her gün, 30 bin insanın açlıktan, yetersiz beslenmeden ve bulaşıcı hastalıktan öldüğü bilinmektedir.
Dünyayı doğal ve sosyal felaketlerin eşiğine getiren küresel sorunlar, artık emperyalizmin kalelerini de tehdit eder hale gelmiştir.
Bugün dünya insanlığının isyanında, kadife devrimleri, arap baharı ne kadar kıymetli ise, wall street eylemcilerinin öncülük ettiği Amerikan baharı da o denli kıymetli bir yere sahiptir.

Değerli Arkadaşlar,
Dünyanın ekonomik ve sosyal çalkantılar yaşadığı bu dönemde, Türkiye’de de önemli değişim ve dönüşüm süreçleri yaşanmıştır.
Küresel ekonomik kriz nedeniyle dünya ekonomileri küçülürken Türkiye büyüme trendi ile tüm dünyanın dikkatini çekmiştir.
2009 yılında yaşanan küresel ekonomik krize rağmen, Türkiye ekonomisi son 4 yılda yüzde 6 büyümüştür. Bu başarı hikayesine imza atan asıl kahramanlar ise, üreten kesim, yani emekçiler olmuştur.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca, işçi hareketi, yaşanan her ekonomik krizde mağdur edilmiş, buna rağmen, ülkesinin geleceğini hep kendi geleceğinin önünde tutmuştur.
Buna karşın siyasi iktidarlar ise, her dönemde çalışan kesimden yüz çevirmiş, sermaye ile kol kola yürüyüşünü sürdürmüştür.
Son 9 yılda ülkeyi yöneten siyasi iktidar da, Türkiye’nin değişiminde büyük emeği olan Türk işçi hareketini yok sayarak, geçmişteki siyasi geleneği sürdürmüştür.
Ekonomik krizle mücadele kapsamında, sayısız teşvik paketi açıklayarak sermaye kesimlerini rahatlatan Hükümet, çalışanları ise tam anlamıyla krizin kucağına itmiştir.
Çalışan kesim, yaptığı fedakarlığın karşılığında, hak kayıpları ve çağdışı çalışma koşullarına mahkum edilmiştir.
Çalışma hayatında kökleşmiş sorunların çözümü noktasında ne yazık ki bir arpa boyu yol alınamamıştır. 
Halen Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği, önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Hala çalışanlar, vergi adaletsizliğinin en büyük mağdurudur.
Hala emekçiler, en başta devlet tarafından ucuz işgücü olarak kullanılmaya ve kuralsız çalışmaya zorlanmaktadır.
Hala emekçiler ve diğer toplum kesimleri, nitelikli eğitim ve sağlık hizmetinden mahrumdur.
Ve hiçbir zaman olmadığı kadar, kamu hizmetleri, emek taciri taşeronlara peşkeş çekilmektedir.
 
Değerli Arkadaşlar,
Geçmişte ekonomik krizler yaşayan ülkemizde emekçiler fakirleşirken, zenginler daha da zenginleşiyordu. Şimdi ülke ekonomisi büyüyor, ama bizler yine aynı filmi izliyoruz.
Çünkü siyasi iktidar, ülke kalkınmasında en büyük paya sahip olan emek kesimini, refah toplumunun bireyleri olmaya layık görmüyor.
Her toplu sözleşmenin ardından çalışanı enflasyona ezdirmediklerini bir marifet gibi övünerek açıklıyorlar.
Asgari ücretlinin, işçinin, memurun gelirlerini, yumurta, ekmek, simit, peynir gibi gıda ürünleri ile kıyaslayarak, adeta çalışanlara yaşam sınırları çiziyorlar.
Ben buradan Türk-İş’e yeni seçilecek yönetime seslenmek istiyorum.Türk-İş her ay açlık ve yoksulluk sınırı rakamları açıklıyor. Bu konuyu gözden geçirmeyi öneriyorum.
Bu ülkede üreten kesimi, Türkiye’nin kalkınmasını sağlayan emekçileri, açlık ve yoksulluk kriterleri ile ölçmeye kalkan iktidarlarla aynı dili konuşmamak adına gerekiyorsa bu işten vazgeçelim.
Alt sınırları açıkladıkça, çalışanların gelirleri daha da geriliyor. Enflasyona endeksli ücret artışı gibi bir saçmalığa yıllardır mahkum yaşıyoruz.
Kaşıkla verip kepçeyle alma geleneğinin bedelini ödemeye devam ediyoruz.
Hakkın, adaletin, alın teri bulvarına uğramadığı bu düzeni daha fazla sürdürmemek adına, artık alt sınırları değil, insan onuruna yaraşır ve sonuna kadar hak ettiğimiz talepleri konuşmalıyız.
Değerli arkadaşlar
-Sendikal özgürlüklerin genişletilmemesi,
-İşçi hareketinin refah düzeyini artırıcı hiçbir gelişim yaşanmaması,
-Kıdem tazminatının tartışmaya açılması, -İşsizlik fonunun amacı dışında kullanılması, 
-Ucuz ve niteliksiz işgücünün yaygınlaştırılması,
siyasi iktidarın ayıpları olarak tarihe geçmiştir.
Her ne kadar Hükümet, 1 Mayıs’ı tatil ilan ederek, önemli bir adım atmış olsa da, yapılanlar, edilenler, işçide, emekçide bayram havası bırakmamıştır.
 
Değerli Delegasyon,
Türk-İş’in geride bıraktığımız 4 yılda, öncülük ettiği önemli eylemler olmuştur.
2009 Ekonomik krizinde sermaye kesimine arka arkaya teşvikler açıklayıp, çalışanı kaderine terk eden iktidara karşı, “ekonomik krizin bedelini ödemeyeceğiz” adı altında kitlesel eylemler gerçekleştirilmiştir.
Tekel işçilerinin hakları için iş bırakma dahil olmak üzere bir dizi eylem gerçekleştirilmiştir.
Bu eylemler, sonuçları itibariyle işçi sınıfında mücadele isteğini yeniden canlandırması adına önemli olmuştur.
Ancak bu eylemlerden Türk-İş olarak çıkarmamız gereken dersler de olduğuna inanıyorum.
Hani Sayın Başbakan zaman zaman kullandığı bir tabir vardır. “Netice alana kadar” diye…
Bizim karar aldığımız her eylem de netice alana kadar sürmeli ve sayın Başbakan Ankara’da Türk-İş olduğunu anlamalıdır.
20. Olağan Genel Kurul konuşmasında sayın Başbakan “Ankara’da Türk-İş Var” demiş ve bizden alkış almıştı.
Ancak biz maalesef Ankara’daki Türk-İş’i tam olarak sahaya yansıtıp, işçi sınıfını Başbakana alkışlattıramadık.
Bu genel kurul salonunu dolduran delegasyon inşallah, 21. Dönem hedefleri arasına işçi sınıfını alkışlattıracak sonuç odaklı eylemler ve projeler koyacaktır.
Bu projelerin başında örgütlenme seferberliği gelmelidir.
Resmi verilere göre Türkiye’de her 11 işçiden sadece birisinin sendikalı olduğunu ortaya koymaktadır.
Emeği sömürülen ve Türk-İş’in sendikal güvencini hissetmek isteyen sessiz çoğunluk, bugün itibariyle yüzde 9 olan örgütlenme oranını yüzde 90’a çıkaracak Türk-İş’i beklemektedir.
 
Türk-İş’ten dışarıya çıkan ses senfonik ise, tezgahları başındaki emekçiler geleceği adına mutlu olur. Çatlak ses çıkarsa, işçi düşmanları, sendika düşmanları mutlu olur.
Elbette farklı sesler, farklı görüşler olacaktır. Alınan kararlar, atılan adımlar eleştirilecek, kendi içinde hesaplaşma yaşanacaktır. Ancak tüm bunların başında ve sonunda dışarıya verilecek mesaj uyumlu olmak zorundadır.
Bu açıdan, Türk-İş Genel Kuruluna gelmeden önce, kamuoyunda estirilmeye çalışılan kavga havasının, işçi sınıfının geleceği ve Türk-İş’in kurumsal saygınlığı açısından hoş bir görüntü olmadığını düşünüyorum.
Bu görüntünün genel kurul nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, devam etmemesini diliyorum. Farklı inanç ve düşüncelerimiz, hiçbir zaman çalışanların hakları üzerinde gölge oluşturmamalıdır.
Türk-İş’imizin gelecek 4 yılını yönetmeye aday çok değerli isimler, iki farklı liste altında yarışacaklardır.
Kendilerine bu kutsal görevlere talip oldukları için teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
Bu genel kurul sonunda Türk-İş’in büyüklüğüne yakışan, işçi sınıfının umutlarını yeşertecek birlikteliğin çıkacağına inanıyor, tüm delegasyonu, şahsım ve Türk Harb-İş Sendikası adına saygıyla selamlıyorum.